mehmet doğan anlatiyor...
13 gün önce, blogumun Not Defteri kısmında, İngilizce bir yazı yazdım ve yine 13 gün önce bu yazıyı, Digg.com sitesine ekledim. Sonuc… 5-6 kişi bu yazıya oy verdi ve kısa zaman içinde unutuldu. Zaten Digg.com'da ilk 15 dakika içinde 50-60 arasında oy almazsanız, yazınıza verdiğiniz link, kısa zamanda unutulup giden binlerce yazıdan biri haline geliyor.
Fakat oy verenlerden bir kişi, yazıyı alıp, StumbleUpon sitesine ekledi. Orada linki gören başka bir kişi ise (Rusya'dan bir kişi), yazıyı, kendi bloguna ekledi. Bu blogun okurları ise, bu yazıyı bircok popüler Rusça site içinde yayınladı. Buradaki yazı, Rusya'dan ilk önce Romanya'ya, oradan Almanya'ya ve daha sonra Amerika'ya kadar yayıldı ve USA Today gibi, Amerika'nın en popüler gazetesinde sinema ile ilgili köşe yazısı yazan Whitney Matheson'a kadar ulaştı. 27 Şubat ayında, bahsettiğim yazı, bir anda 4-5 bin arasında ziyaretçi toplamaya başladı ve en sonunda dünyanın en çok ziyaret edilen 36. sitesinin ana sayfasında yer aldı ve olanlar oldu. Sitem son 24 saat içinde 22.000 kişi tarafından ziyaret edildi. Malcolm Gladwell'in kulakları çınlasın. Maven, Connectors, Salesman derken, meşhur Metcalfe'in kanunu yararlanır oldu yazdığım yazı.
Peki size bütün bunları niye anlatıyorum? 13 gün önce öldüğüne inandığım bir içerik, 13 gün sonra mezarından hortladı ve bir anda ilgi görmeye başladı. İnternet geleneksel iletişimden çok farklı. Neyin, nasıl gelişeceği, neyin tutulup, neyin sizi ön plana çıkarıp, çıkaramayacağı konusunda elimizde çok az kontrol var. İnternet, kontrol edemediğimiz, kontrolün başkalarının elinde olduğu bir medya. Yani bu işin intraneti, portalı, aman yalnızca birkaç kişi görürü yok. Bunun 13 günü, silinmesi, yok edilmesi, unutulması yok. Bunu anlamayan, bunu kavrayamayan birçok şirket ve o şirketin aptal pazarlama ve iletişim "uzmanları" her geçen gün yaptıkları hatalarla bu işi yüzlerine gözlerine bulaştırıyor. Yazdıklarımın sinema ile ilgili olduğunu unutun. Benim yukarıda bahsettiğim yazının, ünlü bir lokantanın kötü hizmeti ile ilgili olduğunu düşünün bir an. Bir şirketin yarattığı kötü bir müşteri deneyimi olduğunu düşünün ve o şirketin iletişim uzmanlarının bu konunun 13 gün önce unutulduğunu düşündüğünü varsayın. Aynen, Walmart'ın, sanki iki müşterisi kişisel blog açmış, Walmart'dan bahsediyormuş gibi, olumlu kullanıcı deneyimini, profesyonel pazarlamaçıların ağzıyla satmaya çalışması ve bunu ortaya çıkmasındaki şirket için çok büyük güven kaybının oluştuğu süreçte olduğu gibi. Chevy Tahoe'nun viral pazarlamayı anladığını sanıp, interneti küçümsediği daha da kötüsü anlamadığı gibi. Aynı şeyi Sony şirketi, Playstation için denedi, yakalandı ve siteyi kapattı ama yalanları ağızdan ağıza dolaşmaya başlıyor. Türkiye'nin şirket blogu, aboneliği iptal etmek için dert yakınan bir okuruna "sahtekar" dedi ve isim vererek bunu yayınladı ve yanlışını anlayınca yazıyı sildi ama benim gibi bir okurun, bir müşterinin tüm güvenini kaybettiğini, yazıyı okuduğunu hiç düşünmedi ve yaptıkları hata işte burada yayınlanıyor. Volkswagen şirketi, bu şirketi seven, gönül veren iki müşterinin zaman harcayıp, ürettiği bir viral video için onlara dava açtı. Mentos-Pepsi viral videosuna Mentos kol kucak açarken, Pepsi "umurumda bile değil" dedi. İnternet'i ve yeni müşteri modelini anlamayan, ahh bu aptal pazarlamacılar, ahmak şirketler.
WOMM, Viral pazarlama kelimeleri ile ağzının suyu akan, kabiliyetsiz ve bilgisiz pazarlamacılar, Internet'i iletişim platformu olarak görmektense, ticari bir araç olarak görüyor. WOMM konferanslarına gidip, defterine yazdığı iki üç not, birkaç örnek ile, olayın anlamını kavramadan sahte, içten olmayan kampanyalar başlatıyor. Yeni müşteri yaratmak için, WOMM'un en önemli kısmı olan sahip olduğu müşterilerin deneyimini unuttular. WOMM ve viral pazarlama bir bölümün, belirli bir kişinin yaptığı iş değil, şirketin misyonundan çıkan bir sonuçtur. Öğrenilecek birşey değil, vizyon sahibi şirketin işleyiş şeklidir. Viral pazarlama için, siz, yalnızca müşterilerinizin eline araç verebilirsiniz. Bu araç, kaliteli müşteri deneyimi olabilir; yaptıkları hatayı anlayan ve özür dilemesini bilen güven kazandırıcı bir CEO'nun YouTube videosu ya da dizüstü bilgisayarının pili yüzünden bilgisayarı yanan bir müşterinin cep telefonu ile çektiği bir foto olabilir. Kontrol sizin elinizde değil!
Şirket blogları nerede diye yazdım. 2 yıl oldu. Nerede şirket blogları? Ya müşterilerin görmemesine yönelik (ahh, interneti anlamayan basiretsiz pazarlamacılar ve iletişim uzmanları) şekilde kurulmuş, şifrelerin arkasında ya da "biz şimdi blog açarsak önüne gelen sitede kötü şeyler yazabilecek" diye korkan, halbuki bunun hem şirket hem de müşteri ile olumlu bir ilişki kurmak için büyük bir fırsat olduğunu anlamayanların örümcek ağlı kafasının arkasında! Acaba ürününüzden, şirketinizden pek memnun olmayan bir müşteriyi nerede görmek istersiniz? Cevap verebileceğiniz, kişisel iletişim ve ilişki kurabileceğiniz kendi blogunuzda mı yoksa başkalarının blogunda, sitesinde, sizin hakkında yazı yazarken mi?
Artık, o aptal, duygu içermeyen, gereksiz, anlamsız içeriğiniz ile Internet'i kirletmeyi bırakın! Kimse sizin CEO'nuzun nerede doğduğu, HR'ın başına kim geldiği ile ilgilenmiyor. Koyduğunuz içeriği, silmekle bu işi hallettiğinizi de düşünmeyi sakın. Hem sanal toplumu hem de yeni müşteri modelini küçümsemiş olursunuz. Ama en önemlisi, eğer, ürettiğiniz işlerde, okurlarınıza, nefreti, sevgiyi, hırsı, tartışma, paylaşma isteğini, aşkı, acımayı, gülmeyi, kızgınlığı, ağlamayı, incinmeyi, küsmeyi yani herhangi bir duyguyu hissettiremiyor, bu duyguları, sitenizdeki metinlere, içeriğe, kampanyanıza, hizmetinize taşıyamıyorsanız, zamanınızı boşa harcıyorsunuz demektir. Eğer, birilerine, yazdıklarınızla, ürettiklerinizle, kurduğunuz iletişim ile herhangi bir şey hissettiremiyorsanız, yanlış iştesiniz demektir. Bir şeyler hissediyor musunuz?
kaynak:altiustutasarim.com
______________
