Forum'da ara:
Ara


Yazar Mesaj
Mesaj15.08.2008, 12:40 (UTC)    
Mesaj konusu:

AĞIZDAKİ TAŞ
Hazreti Ebubekir(R.A.) ağzına sürekli küçük bir taş koyarmış.
Bunu merak eden arkadaşları;
-Ya Ebubekir ağzına niçin taş koyuyorsun? Diye sorarlar.
Hz. Ebubekir:
-İnsanlarla konuşurken,ağzımdan çıkacak sözlere dikkat etmek için.Bu taş ağzımda durduğu sürece konuşmaya başladığım zaman bu taş sayesinde rahat konuşamayacağım. Sözlerimi söylerken daha dikkatli olmamı hatırlatacaktır bu taş. Bu taş sayesinde insanların kalbini kıracak kötü sözler söylemeyeceğim.


Ya bizler. İnsanların kalbini kıran,onları inciten,onurlarını zedeleyen o kadar kötü sözler sarfederiz ki, ağzımıza gem vurmayı başaramayız bir türlü.
Bu sözler bize söylense hoşumuza gitmeyeceğini bildiğimiz halde yine de bu sözleri söylemeye devam ederiz..

Unutmayalım! İnsanın kalbini kırmak çok kolay ama tamir etmek bir o kadar zordur.Lütfen arkadaşlar! Ağzımızdan çıkanı kulaklarımız duysun.

______________
Mesaj15.08.2008, 19:55 (UTC)    
Mesaj konusu:

ve cibril beraat duasını bıldırdi!

RASULALLAH SAV. ŞABANIN 15.GECESI YANI GÖLGESININ ÜZERIMIZE DUSTUGU BERAAT GECELERINDEN BIRINDE SECDEDE UZUN SURE KALDI.ÖYLEKI AISE ANNEMIZ RUHUNU TESLIM ETTI SANDI VE ELIYLE DOKUNDU.VE BU SIRADA EFENDIMIZIN BIR DUAYI SECDEDE TEKRAR ETTIGINI İŞİTTİ Kİ; DUA ŞÖYLEDİR;

'AZABINDAN AFFINA SIGINIYORUM.GAZABINDAN RIZANA SIGINYORUM,SENDEN SANA SIGINIYORUM.ZATIN YÜCE OLMAKLA DAİM OLDU.SANA KARŞI ÖVGÜYÜ SAYIP BİTİREMEM.SEN KENDINI ÖVDÜĞÜN GİBİSİN' DEYINCE RASULALLAH ŞÖYLE BUYURDU;

-SEN BUNU BELLEDINMI YA AİŞE! EVET DEYINCE;

_BUNLARI IYI ÖĞREN VE ÖĞRET.ÇÜNKÜ CİBRİL AS BANA BUNLARI SECDEDE TEKRAR TEKRAR SÖYLEMEMİ EMRETTİ' BUYURDULAR.

tüm islam aleminin beraat kandili mübarek olsun
Mesaj16.08.2008, 05:38 (UTC)    
Mesaj konusu:

Bugün ellerini semaya gönlünü Mevlaya aç, bugün günahlardan olabildiğince kaç, bugün en gizli incilerini onun için saç çünkü bugün kandil, kandiliniz mübarek olsun.
______________
http://www.oyyyyy.tr.gg



Mesaj17.08.2008, 08:18 (UTC)    
Mesaj konusu:

Receb Ayı ve Regaib Gecesi ile İlgili Ayet-i kerimeler ve Hadis-i Şerifler


Regaib ile ilgili ayet-i Kerimeler:

Regâib kelimesi Kur'an'da geçmemektedir. Ancak "reğabe"den türemiş olan çeşitli kelimeler, Kur'ân'da sekiz yerde geçmekte ve "reğabe"nin ifâde ettiği mana için kullanılmaktadır .

Ayrıca, "Şüphesiz ALLAH’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, ALLAH’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin." (Tevbe Suresi, 36) Hz. Peygamber’in ( a.s.m ) ( aşağıda hadisler bölümünde bulunan) bir hadisinde, ayet-i kerimede işaret buyurulan haram ayların, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğu vurgulanmaktadır: "

Receb Ayı ve Regaib Gecesi ile İlgili Hadis-i Şerifler:

• ALLAHü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder. [Gunye]

• Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Receb’in hepsini tutmuş gibi sevap verilir. [Miftah-ül-cenne]

• Ramazan ayı dışında ALLAH rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Yala]

• Şu beş gecede yapılan duâ geri çevrilmez. Regaib gecesi, Şabanın 15. gecesi, Cuma, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İbn-i Asâkir]

• “Receb-i Şerîf’in birinci gününde oruç tutmak üç senelik, ikinci günü oruçlu olmak iki senelik ve yine üçüncü günü oruçlu bulunmak bir senelik küçük günahlara kefaret olur. Bunlardan sonra her günü bir aylık küçük günahların af ve mağfiretine vesile olur.” buyuruyorlar. (Camiu-s sağir)

• İbn-i Abbas -radiyALLAHu anh- Hazretleri: “Resulullah -sallALLAHu aleyhi ve sellem- Recep ayında bazen o kadar çok oruç tutardı ki, biz O’nu hiç iftar etmeyecek zannederdik. Bazen de o kadar çok iftar ederdi ki, biz O’nu hiç oruç tutmayacak zannederdik.” buyurmuştur. (Müslim)

• Muhakkak zaman, ALLAH’ın yarattığı günkü şekliyle akıp gitmektedir. Yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve üçü ard arda gelmektedir. Zilkade, Zilhicce, Muharrem bir de Cemaziye’l-âhirle Şaban ayları arasında gelen Mudar kabilesinin ayı Recep ayıdır." (Buhârî, Tefsir, Sure, 8,9)

• "Recep ayı ALLAH’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır." (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/423)

• Yine mübarek üç aylardan ilki olan Receb ayının önemi ve değeri hakkında Enes b. Malik ( r.a. )'dan şöyle rivayet edilir: Receb ayı girdiğinde Hz. Peygamber şöyle derdi: "ALLAHım! Recep ve Şaban'ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259)

• Receb’in ilk cuma gecesini ihya edene, ALLAHü teâlâ, kabir azabı yapmaz. Duâlarını kabul eder. Yalnız, 7 kimsenin duasını kabul etmez: Faizci, Müslümanları aşağı gören, ana babasına eziyet eden, Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, çalgıcı, livata ve zina eden, beş vakit namazı kılmayan. [Bu günahlardan vazgeçmedikçe, duaları kabul olmaz.] [Saadet-i Ebediyye]

• Receb büyük bir aydır. ALLAH bu ayda hasenatı kat kat eder. Receb ayında bir gün oruç tutana, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin 8 kapısı açılır. On gün oruç tutana, ALLAH istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, “Geçmiş günahların affoldu” der. Receb ayında ALLAHü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi ve o da, Receb ayını oruçlu geçirdi. Yanındakilere de oruç tutmalarını emretti. [Taberânî]

• Kim Receb ayında, takva üzere bir gün oruç tutarsa, oruç tutulan günler dile gelip “Ya Rabbi onu mağfiret et” derler. [Ebû Muhammed]

• Hz. Aişe ( r.a ) validemiz, “Resûlullah, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmaya çok önem verirdi.” buyuruyor. Çünkü Hadis-i Şerifte, “Ameller ALLAHü teâlâya pazartesi ve perşembe günleri arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini istiyorum.” buyururdu. (Tirmizî)

• Receb ayında yapılan dua kabul edilir, günahlar affedilir. Bu ayda günah işleyenin cezası da kat kat olur. Hz. Hüseyin ( r.a) anlatır:
“Kâbe’yi tavaf ederken, yanık sesle ALLAHü teâlâya dua eden bir kimsenin sesini işittik. Babam bunu çağırmamı emretti. Güzel yüzlü, temiz bir kimseydi. Ancak sağ tarafı felç olmuş, kurumuş, hareketsiz idi. Ona, “Sen kimsin, durumun ne böyle?” dedim. O kimse dedi ki:
“Adım Menazil... Ben çalgı çalmak, şarkı söylemekle şöhret salmış, Arabistan’ın ünlülerinden bir gençtim. Hep nefsin arzuları peşinde koştum. Receb ve Şaban aylarında bile, bu günahlara devam ederdim. Salih babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana, “ALLAHü Teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikâyet ediyorlar” dedi. Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalble, “Bu aylarda oruç tutup, geceleri ibadet ediyorum. Beytullah’a gidip şerrinden korunmak için, ALLAHü teâlâdan yardım dileyeceğim” dedi. Bir hafta oruç tutup, Kâbe’ye giderek, “Ey RABBİM, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları red etmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et!” diye dua etti. Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu. Beni gören, “Baba bedduasına uğramış kişi” derdi.”

Hz. Hüseyin, “Baban bu hâline ne dedi?” buyurdu. O genç, “Babamdan özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deve ile gelirken, devenin ürkmesi ile babam düşüp öldü. Şimdi çaresizim.” diyor. Hz. Ali bu felçli gence dua ediyor, Receb’de yaptığı bu dua bereketiyle de Hak teâlâ ona şifa ihsan ediyor.
______________

Mesaj17.08.2008, 21:30 (UTC)    
Mesaj konusu:

Hepimizi görüyor!

Evvel zamanın birinde bir genç yasarmış.
Ve bu genç yaptığı yanlışlık yüzünden kadı tarafından yargılanmış. gencin cezası ise; ahali önünde kırk sopa vurulması imiş. ceza günü gelmiş ve adamı köyün meydanına elleri bağlı bir şekilde çıkarıp sırtını açmışlar. köyün bütün insanları oradaymış. cellat vasıflı kişi sopayı adama vurmaya başlamış. cellat 30 sopaya kadar gelmiş ama adam hâlâ hiç sesini cıkarmıyormuş. bu durum orada bulunan bir allah dostunun dikkatini çekmiş. cellat 40 sopanın 40'ını da tamamladıktan sonra adamı çözmüşler. âlim zaat adamın yanına gelmiş ve kulağına "neden kırk sopanın kırkını da yediğin halde hiç sesini çıkarmadın" diye sormuş. adam acı ve kısık bir sesle âlimin kulağına "köylülerin arasında sevdiğim kişi vardı. onun beni izlediğini bildiğim için sesimi çıkaramadım" demiş. âlim bu sefer tekrar adamın kulağına yaklaşarak "madem sevdiğin kişinin seni gördüğünü bildiğin halde 40 değneye tahammül ettin, yaptığın yanlışı yaparken allahu tealanın seni gördüğünü düşünmedinmi?" demiş. adam büyük bir haykırış ile ALLAH diyerek oracığa yıkılmış..
Mesaj19.08.2008, 17:23 (UTC)    
Mesaj konusu:

Ve kelimeler biter...


Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki :

- Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.
Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek :
- Söyledikleri doğru mu diye sorar.
Suçlanan genç der ki :
- Evet doğru.
Bu söz üzerine Hz Ömer anlat bakalım nasıl oldu diye sorar. Genç anlatmaya başlar:
- - Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor. Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, babası
öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret, dedi. Hz Ömer:
- Söyleyecek bir şey yok, bu suçun cezası idam. Madem suçunu da kabul ettin, dedi. Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:
- Efendim bir özrüm var, diyerek konuşmaya başladı:
- Ben memleketinde zengin bir insanım, babam, rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum, der.
Hz. Ömer der ki:
- Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?
Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki:
- Bu zat benim yerime kalır. O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As' dan başkası değildir. Hz. Ömer Amr'a dönerek:
- Ey Amr, delikanlıyı duydun, der. O yüce sahabe:
- Evet, ben kefilim, der ve genç adam serbest bırakılır. Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As'a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz derler. Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki:
- Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim. Hz Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki:
- Biz de sözümün arkasındayız. Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki:
- Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?
Genç vakurla başını kaldırır ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan):
- 'AHDE VEFASIZLIK ETTI' demeyesiniz diye geldim der. Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve Amr Ibni As'a der ki:
- Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun, nasıl oldu onun yerine kefil oldun?. Amr Ibni As Allah kendisinden ebediyyen razı olsun, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir:
- Bu kadar insanın içerisinden beni seçti.'İNSANLIK ÖLDÜ 'dedirtmemek için kabul ettim, der. Sıra gençlere gelir, derler ki:
- Biz bu davadan vazgeçiyoruz.
Bu sözün üzerine Hz Ömer:
- Biraz evvel babamızın kani yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz, der. Gençlerin cevabı da dehşetlidir:

- MERHAMETLİ İNSAN KALMADI' DEMEYESINIZ DİYE…
Mesaj20.08.2008, 07:16 (UTC)    
Mesaj konusu:

HZ.Ömer r.a halifeliği döneminde bir hırsızı cellada teslim etti.Hırsız yalvararak bağırdı."Ey insanların efendisi beni bağışla ne olur,bu benim ilk suçumdur"HZ.Ömer r.a."Yalan söylüyorsun ey zellil kişi. çünkü Allah c.c hiç bir zaman ilk suçta hemen gazaba gelip ceza vermez.Yakalandığına göre bu senin ilk suçun olamaz."dedi
______________
http://www.oyyyyy.tr.gg



Mesaj24.08.2008, 12:09 (UTC)    
Mesaj konusu:

BİLGİSAYAR VE İMAN
Cami imamı Abdullah hoca , resmi işlerini yaptırmak için nüfus müdürlüğüne gider.

Kendisinden TC kimlik numarası istenince, en yakın internet- cafenin yolunu tutmak zorunda kalır.
Cafenin kapısından girerken levhada yazılı isim 'fesuphânallah' lar,estagfirulla h'lar cektirir hoca efendiye, hem de peşpeşe:

CEN.NET CAFE
Cafe işleten delıkanlıya:
- Evlâdım T.C. kimlik numarası istediler benden, yardımcı olabilir misin?
- Tabi amcacım, siz şuraya oturun, şu işimi hemen bitirip sizinle ilgilenirim.

Abdullah hoca başlar beklemeye. Böylelikle bulunduğu mekânı inceleme fırsatı da geçer eline.
Demek ki gençlerin girip bir türlü çıkmak bilmedikleri, internet-cafe denilen yer burasıdır.

Gözüne takılan her detaydan rahatsız olarak, huzursuz bakışlarla etrafını süzer durur.
Evin bodrumunda kurduğu fare tuzakları gelir aklına. Küçücük bir peynire tutsak olan fareler nasıl kapandan çıkamıyorlarsa, ayrı telden ayrı telden oyunlara yakalanan gençlerin de buradan çıkamadıklarını düşünür. Bir 'fesuphanallah'
Bir 'fesuphânallah' daha çeker ve:
- Ähir zaman fitneleri işte canım, der kendi kendine

Hoca efendinin huzursuz olduğunu fark eden delikanlı hemen bir çay söyleyince, kendisine ikram edilmesinden memnun olur.
En azından bu da bir hürmet ifadesidir. 'Aferin' derken içinden, hayflanır, istemeden:
- Yazık oluyor bu gençlere, hayatlarını heder ediyorlar.

Boşa hayıflanmanın, vah vah demenin, bir faydası olmayacağını bildiği için, delikanlıyla hasbıhal etmeye karar verir:
- Delikanlı sana bir ş ey soracağım ama bilmem ne düşünürsün?
- Buyurun amca, ne soracaktınız?
- Sen Allah’ı bilir misin?

Birbirine girmiş, hiçbir şekle benzetemediği joleli saçları, her baktığında bir 'fesuphanallah' daha çektiği sakal şekliyle
bu delikanlıdan aldığı cevap, hoca efendiyi pek şaşırtır.
Cafeyi işleten delikanlı gülümseyen gözlerle bakarak:
- Kul, kendisini yoktan var edip hayat bahşeden, düşünecek akıl, görecek göz veren Rabbini nasıl bilmez amca?
Hayretle sormaktan alamaz kendisini:
- Biliyor musun? Peki neyle biliyorsun Allah'ı, bana bir anlatır mısın?

Delikanlı eliyle kefedeki bilgisayarları göstererek cevap verir:
- Bu bilgisayar ile biliyorum amca.
- Bunlarla mı? Pek anlayamadım.
- Bu bilgisayarları n varlığı benim nazarımda Allah'ın varlığının en açık delillerinden biridir.
Bilgisayar kullananlar gayet iyi bilirler amca,böyle bir makine, ancak bir mühendis ve üstün bir teknoloji ile var olabilir.
Ateistin en önde gidenine sorsan, bu zımbırtının tesadüf eseri oluşmayacağını,
mutlaka birisi tarafından yapılmış olduğunu söyler sana.
Meselâ Darwin kalkıp dirilse, şu lap topu göstersen, desen ki:
'Bu Älet, şu hesap makinesinin tesadüfler zinciriyle evrimleşmiş hâlidir.'
Darwin bile 'çüş lan deve' der.

Abdullah Hoca delikanlının anlattıklarından hoşlanmıştır. Keyiflenir:
- Bilgisayarın kendiliğinden yapıldığını kabul etmeyen adam , onu yapan insanın yaratılmış olduğuna gelince
kıvırıveriyor değil mi evlâdım?
- Bak amca, burada 20 tane bilgisayar var, bunlar bir sistemle birbirine bağlı, hepsi bir program tarafından idare ediliyor.
Bu sistemi ben kurdum, burayı ben çekip çeviriyorum. Buradaki düzen benden sorulur;
Yani bir anlamda da farzı muhal buranın tanrısı benim.

Bazen oy un oynayıp, interneti kullanıp para ödemeden sıvışmaya kalkanlar oluyor.
Hemen yakaliyorum onları. 'Gel bakalım! Nereye gidiyorsunuz böyle?
Buranın nimetlerinden faydalanıp başıboş bırakılacağınızı mı zannettiniz?
'Paramız yok abi! ' derlerse; 'Yok öyle yağma! ' deyip cezalandırıyorum. Internet-cafeyi temizletiyorum: paspas yapıyorlar, camları silip tuvaleti temizlettiriyorum.

Bir saat oyunun, internetin bedeli olur, bunun hesabı sorulur da, sayısız nimetlerle dolu koca bir ömrün hesabını sormazlar mı insana?
Bir cafenin bile işlerini düzenleyen, tertip eden biri varken, koca kâinatı kusursuz işleyen bu sisteminin bir kurucusu olmaz mı?
Olmaz diyenin ahmaklığını bütün noterler tasdik etmez mi?

- Vallahi evlâdım pek takdir ettim seni. Peki Allah'ı nasıl bilirsin, neye benzetirsin?
> -Ben Allah'ı hiçbir şeye benzetmeden bilirim amca.

- Bunun böyle olacağını nasıl bildin evlâdım? Delikanlı eliyle bilgisayarları işaret etti:
- Yine bunlar sağ olsun. Bu bilgisayarları yapan mühendisler başka, bilgisayarlar başkadır. Birbirlerine benzemezler.
Programı yazan insan başkadır, ortaya konulan program ise bambaşka.
Bilgisayarda yüklenmiş bilgiler vardır, fakat benim bilmem yine başkadır.
Kamerası vardır, ses düzeni vardiır, ama benim gözlerim ve duyup konuşmam farklıdır.

Abdullah amca çocuğun feraset ve anlayışını çok beğenmişti.
Sorduğu sorulara aldığı cevaplar, gayet mantıklıydı ve berrak bir imana işaret ediyordu.
Aslında buradaki işi bitmiş, kimlik numarasını çoktan almıştı; ama muhabbete devam etmek istedi.

- Peki varlığına inandığın Rabbin için ne yapman gerektiğine dair ne biliyorsun?
- Ne yapmam gerektiğini biliyorum amca, fakat ne kadarını yapabildiğim hususunda kendimi yeterli görmüyorum.
- Ne bildiğini söylersen, neler yapabileceğine dair yardımcı olabilirim belki evlâdım.
- Neler yapmam gerektiğine dair şuradan biliyorum amca:
Öncelikle, Rabbim bana bir gönül vermiş. Kendisini bilmeyi nasip edip muhabbetini gönlüme yerleştirmiş.
Ben de gönlümde sadece O'na ve sevdiklerine yer vermeliyim,
O'nun istemeyeceği şeyleri gönlümden uzak tutmalıyım.

İkinci olarak bana verdiği dili razı olmayacağı sözlerden korumalıyım. Her zaman O'nu söylemeli, O'nu anlatmalıyım.
Son olarak bana verdiği bu bedeni onun razı olacağı şekilde kullanmalı, bir gün toprak olacak vücudumu
O'nun yolunda eskitmeliyim. Benim bildiğim bundan ibaret.|

- Ee evlâdım daha ne yapacaksın, başka bir şey kalmadı ki!
- Efendim yapmalıyım, etmeliyim diyorum ama, bal demekle ağız tatlanmıyor ki!
Gidilecek yolu bilmek ayrı, usulüyle yolda yürüyebilmek apayrı bir şey|
Yine bilgisayar tabirleriyle söylemek gerekirse,
Şeytan denilen melun HACKER, benim sistemimde ki NEFS virüsünü aktif hale getiriyor.
Üstesinden gelebilene aşk olsun. Etkili bir antivirus programı bulmam lazım belki de..
- Ben biliyorum, dedi Abdullah Hoca ve ekledi: NAMAZ
- Eveeet amca, NAMAZ anti-virus programlarından birisidir. Hayat sistemine kurup, günde beş kere da bağlanırız
Böylece sürekli güncellenir.
Mesaj24.08.2008, 18:07 (UTC)    
Mesaj konusu:

mehtapkilic yazmış:
BİLGİSAYAR VE İMAN
Cami imamı Abdullah hoca , resmi işlerini yaptırmak için nüfus müdürlüğüne gider.

Kendisinden TC kimlik numarası istenince, en yakın internet- cafenin yolunu tutmak zorunda kalır.
Cafenin kapısından girerken levhada yazılı isim 'fesuphânallah' lar,estagfirulla h'lar cektirir hoca efendiye, hem de peşpeşe:

CEN.NET CAFE
Cafe işleten delıkanlıya:
- Evlâdım T.C. kimlik numarası istediler benden, yardımcı olabilir misin?
- Tabi amcacım, siz şuraya oturun, şu işimi hemen bitirip sizinle ilgilenirim.

Abdullah hoca başlar beklemeye. Böylelikle bulunduğu mekânı inceleme fırsatı da geçer eline.
Demek ki gençlerin girip bir türlü çıkmak bilmedikleri, internet-cafe denilen yer burasıdır.

Gözüne takılan her detaydan rahatsız olarak, huzursuz bakışlarla etrafını süzer durur.
Evin bodrumunda kurduğu fare tuzakları gelir aklına. Küçücük bir peynire tutsak olan fareler nasıl kapandan çıkamıyorlarsa, ayrı telden ayrı telden oyunlara yakalanan gençlerin de buradan çıkamadıklarını düşünür. Bir 'fesuphanallah'
Bir 'fesuphânallah' daha çeker ve:
- Ähir zaman fitneleri işte canım, der kendi kendine

Hoca efendinin huzursuz olduğunu fark eden delikanlı hemen bir çay söyleyince, kendisine ikram edilmesinden memnun olur.
En azından bu da bir hürmet ifadesidir. 'Aferin' derken içinden, hayflanır, istemeden:
- Yazık oluyor bu gençlere, hayatlarını heder ediyorlar.

Boşa hayıflanmanın, vah vah demenin, bir faydası olmayacağını bildiği için, delikanlıyla hasbıhal etmeye karar verir:
- Delikanlı sana bir ş ey soracağım ama bilmem ne düşünürsün?
- Buyurun amca, ne soracaktınız?
- Sen Allah’ı bilir misin?

Birbirine girmiş, hiçbir şekle benzetemediği joleli saçları, her baktığında bir 'fesuphanallah' daha çektiği sakal şekliyle
bu delikanlıdan aldığı cevap, hoca efendiyi pek şaşırtır.
Cafeyi işleten delikanlı gülümseyen gözlerle bakarak:
- Kul, kendisini yoktan var edip hayat bahşeden, düşünecek akıl, görecek göz veren Rabbini nasıl bilmez amca?
Hayretle sormaktan alamaz kendisini:
- Biliyor musun? Peki neyle biliyorsun Allah'ı, bana bir anlatır mısın?

Delikanlı eliyle kefedeki bilgisayarları göstererek cevap verir:
- Bu bilgisayar ile biliyorum amca.
- Bunlarla mı? Pek anlayamadım.
- Bu bilgisayarları n varlığı benim nazarımda Allah'ın varlığının en açık delillerinden biridir.
Bilgisayar kullananlar gayet iyi bilirler amca,böyle bir makine, ancak bir mühendis ve üstün bir teknoloji ile var olabilir.
Ateistin en önde gidenine sorsan, bu zımbırtının tesadüf eseri oluşmayacağını,
mutlaka birisi tarafından yapılmış olduğunu söyler sana.
Meselâ Darwin kalkıp dirilse, şu lap topu göstersen, desen ki:
'Bu Älet, şu hesap makinesinin tesadüfler zinciriyle evrimleşmiş hâlidir.'
Darwin bile 'çüş lan deve' der.

Abdullah Hoca delikanlının anlattıklarından hoşlanmıştır. Keyiflenir:
- Bilgisayarın kendiliğinden yapıldığını kabul etmeyen adam , onu yapan insanın yaratılmış olduğuna gelince
kıvırıveriyor değil mi evlâdım?
- Bak amca, burada 20 tane bilgisayar var, bunlar bir sistemle birbirine bağlı, hepsi bir program tarafından idare ediliyor.
Bu sistemi ben kurdum, burayı ben çekip çeviriyorum. Buradaki düzen benden sorulur;
Yani bir anlamda da farzı muhal buranın tanrısı benim.

Bazen oy un oynayıp, interneti kullanıp para ödemeden sıvışmaya kalkanlar oluyor.
Hemen yakaliyorum onları. 'Gel bakalım! Nereye gidiyorsunuz böyle?
Buranın nimetlerinden faydalanıp başıboş bırakılacağınızı mı zannettiniz?
'Paramız yok abi! ' derlerse; 'Yok öyle yağma! ' deyip cezalandırıyorum. Internet-cafeyi temizletiyorum: paspas yapıyorlar, camları silip tuvaleti temizlettiriyorum.

Bir saat oyunun, internetin bedeli olur, bunun hesabı sorulur da, sayısız nimetlerle dolu koca bir ömrün hesabını sormazlar mı insana?
Bir cafenin bile işlerini düzenleyen, tertip eden biri varken, koca kâinatı kusursuz işleyen bu sisteminin bir kurucusu olmaz mı?
Olmaz diyenin ahmaklığını bütün noterler tasdik etmez mi?

- Vallahi evlâdım pek takdir ettim seni. Peki Allah'ı nasıl bilirsin, neye benzetirsin?
> -Ben Allah'ı hiçbir şeye benzetmeden bilirim amca.

- Bunun böyle olacağını nasıl bildin evlâdım? Delikanlı eliyle bilgisayarları işaret etti:
- Yine bunlar sağ olsun. Bu bilgisayarları yapan mühendisler başka, bilgisayarlar başkadır. Birbirlerine benzemezler.
Programı yazan insan başkadır, ortaya konulan program ise bambaşka.
Bilgisayarda yüklenmiş bilgiler vardır, fakat benim bilmem yine başkadır.
Kamerası vardır, ses düzeni vardiır, ama benim gözlerim ve duyup konuşmam farklıdır.

Abdullah amca çocuğun feraset ve anlayışını çok beğenmişti.
Sorduğu sorulara aldığı cevaplar, gayet mantıklıydı ve berrak bir imana işaret ediyordu.
Aslında buradaki işi bitmiş, kimlik numarasını çoktan almıştı; ama muhabbete devam etmek istedi.

- Peki varlığına inandığın Rabbin için ne yapman gerektiğine dair ne biliyorsun?
- Ne yapmam gerektiğini biliyorum amca, fakat ne kadarını yapabildiğim hususunda kendimi yeterli görmüyorum.
- Ne bildiğini söylersen, neler yapabileceğine dair yardımcı olabilirim belki evlâdım.
- Neler yapmam gerektiğine dair şuradan biliyorum amca:
Öncelikle, Rabbim bana bir gönül vermiş. Kendisini bilmeyi nasip edip muhabbetini gönlüme yerleştirmiş.
Ben de gönlümde sadece O'na ve sevdiklerine yer vermeliyim,
O'nun istemeyeceği şeyleri gönlümden uzak tutmalıyım.

İkinci olarak bana verdiği dili razı olmayacağı sözlerden korumalıyım. Her zaman O'nu söylemeli, O'nu anlatmalıyım.
Son olarak bana verdiği bu bedeni onun razı olacağı şekilde kullanmalı, bir gün toprak olacak vücudumu
O'nun yolunda eskitmeliyim. Benim bildiğim bundan ibaret.|

- Ee evlâdım daha ne yapacaksın, başka bir şey kalmadı ki!
- Efendim yapmalıyım, etmeliyim diyorum ama, bal demekle ağız tatlanmıyor ki!
Gidilecek yolu bilmek ayrı, usulüyle yolda yürüyebilmek apayrı bir şey|
Yine bilgisayar tabirleriyle söylemek gerekirse,
Şeytan denilen melun HACKER, benim sistemimde ki NEFS virüsünü aktif hale getiriyor.
Üstesinden gelebilene aşk olsun. Etkili bir antivirus programı bulmam lazım belki de..
- Ben biliyorum, dedi Abdullah Hoca ve ekledi: NAMAZ
- Eveeet amca, NAMAZ anti-virus programlarından birisidir. Hayat sistemine kurup, günde beş kere da bağlanırız
Böylece sürekli güncellenir.


Saygıdeğer Meslektaşım anlattığınız hikaye Allah'ın varlığını,birliğini,ona inanılması gerektiğini ve dünyada yapmış olduğumuz tüm davranışlarımızdan sorumlu tutulacağımızı o kadar güzel anlatmışki;
Bu hikayeyi müsade ederseniz kendi siteme alacağım.Ders anlatımımda epey işe yarayacak sanırım.
______________
Mesaj26.08.2008, 06:32 (UTC)    
Mesaj konusu:

Paylaşım harika teşekkür ederim NAMAZ DİNİN DİREĞİDİR
______________

AH BE ŞU KIZLARI ANLAMAK NE ZOR
KarayizbizAskimin-SozleriKadinlar-İcinKahraman-Ede
Mesaj27.08.2008, 23:11 (UTC)    
Mesaj konusu:

Siten Güzel...
______________
www.efendilord.tr.gg
Mesaj18.09.2008, 10:53 (UTC)    
Mesaj konusu:

sELAMUN aLEYKUM İYİ GUNLER
______________
Mesaj18.09.2008, 11:14 (UTC)    
Mesaj konusu: Merhaba.

Merhaba,
Çok ama çok güzel bir siteniz var.Denildiği gibi tasarımı sade ve çok hoş.Sitenizede yakışmış.İçerikte süper...İnşallah Allah hep bu güzellikle başarılarınızı devam ettirir...

Allah'a emanet olun...
______________
balikesirerdek.tr.gg ve exevolium.tr.gg adresleri şahsıma aittir. Smile
Mesaj18.09.2008, 21:53 (UTC)    
Mesaj konusu:

köyünüzü anlatan çok güzel bir site ellerinize sağlık başarılarınız daim olsun yüzünüzden bir-gulus'u eksik etmeyin iyi geceler
______________
İlim, kendini bilmektir.
Mesaj19.10.2008, 15:32 (UTC)    
Mesaj konusu: sitemizden duyuru...

Sitemiz... Günler ilerledikçe özelleşiyor..Yeni katogori olarak köşe yazılarımı sitemize dahil ettik, ve yeni köşe yazımız yorumlarınızı bekliyor... konumuz bizler ve yaşlı insanların durumunu anlatan bir flimden ibaret buyrun...

http://afilliyanlizlik.tr.gg/Beyaz-Melek.htm
Önceki mesajları göster:   


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Türkiye & Erdem Çorapçıoğlu